25 Aralık 2016 Pazar


Osmanlı Padişahlarının Bilinmeyenleri


Orhan Gazi savaşçı ve adil hükümdarlığının yanında çok iyi bir seyyahtı(gezgin).O zamanlarda Osmanlı'nın yaklaşık 100 kalesi vardı.Orhan Gazi bu kaleleri sık sık teftiş eder gittiği kalade fazla konaklamaz dinlendikten sonra bir sonra ki kaleye doğru yola çıkardı.Ayrıca Salı ve Perşembe günleri oruç tutardı.






I.Mehmed sanat olarak urgancılıkla uğraşmıştır.Şehzadeliğinden başlayarak ve Osmanlı topraklarında güreşciliği ile nam salmıştır.Mekke ve Medineye hediye yollanması emri ilk oalrak onun zamanın da başlamış ve I.Dünya Savaşına kadar devam edmiştir.


II.Abdülhamit zanaat olarak  marangozluk ve oymacılığı seçmiştir.Fotoğraf çekmeyi ve bozuk saatleri tamir etmeyi seviyordu,Ayrıca saraydan çıkamadığı için tüm seyahatnamleri tercüme etmiş ve okumuştur.Yalnız kendi fotoğrafının çekilmesini sevmezdi.


Osmanlı'nın Bilinmeyenleri

İran Şah'ı Süleymaniye Camiisi parasızlıktan yarıda kalmasın diye Kanuni'ye bir sandık dolusu elmas yollar.Kanuni ise Caminin en küçük minarelerinden en sağdakinin harcına karıştırır.O sebepten minarenin adı ''CEVAHİR''minaresidir.










Osmanlı'nın en efsane pehlivanlarından olan Mirialem Ahmed Ağa rivayete göre 80 yaşında bile atıyla birlikte barfisk çekebiliyordu.








Osmanlı kahvehaneleri sanıldığı gibi kağıt veya okey tarzı oyunların oynandığı bir yer değildi.Namazlardan sonra sohbet etmek veya satranç oynamak için Osmanlı ahalisinin geldiği nezih yerlerdi.

ÇAVUŞ OKU

Çavuş oku öldürme amaçlı bir silah değildir.Çavuş okunu Asya Hun Devletinin Hükümdarı Mete Han bulmuştur.Çavuk oku savaş meydanında ve günlük yaşamda kullanılmaktaydı.Çavuş okunun işlevi okun temrürininde delik vardır ve bu deliklerden ok fırlatıldığında yoğun hava akımı geçerek yüksek ses çıkarmaktadır.

Çavuş oku ordu savaştayken yüksek rütbeli subaylar taraflarından ordunun,düşman ordusunun hangi kanata saldıracağını belirlemek için kullanılıyor ve yüksek rütbeli subaylardan tüm askerlere doğru ilerleyen mükemmel,hızlı ve gizli bir şekilde ordunun savaşa düzeni orduya iletiliyordu.Şimdilerde modern ordunun kullandığı telsiz sisteminden bile işlevsel olduğu düşünüleblir.Elektiriğe veya herhangi bir yapay güç hücresine,kablolara veya uydulara ihtiyaç duymadan daha hızlı,basit ve engeelenemez bir şekilde haberleşme sağlanıyordu.Çavuş okunun bir diğer özelliği ise gece baskını verilecekse çavuş okunun atıldığı ve sesin gittiği yöne doğru tüm askerlerin konuşlandırılmasını ve harekete geçirilmesini sağlıyordu.Şimdiki zamanda kullandığımız ışıklı mermiler gibi 3 normal merminden sonra 4. mermi ışık saçarak ileler ve diğer askerlerinde o yöne ateş atması sağlanır,tıpkı bu mantık gibi ama daha önce bulmuş ve geliştirilmiş bir silah.Çavuş oku aynı zamanda avcı bir millet olan Türk toplumunda da yabani kuşları avlmak için kullanılıyordu.Sistem söyle idi:Fırlatılan çavuş oku kartal sesine benzer bir ses çıkartığı için bu sesi duyan yabani kuşlar kartalın var olduğunu sanarak alçalmaya başlıyor ve yere konuyorlar.Düşünün havada uçan bir kuşu vurmak mı daha kolaydır? yoksa yere konmuş bir kuşu vurmak mı?

TÜRKİYE'deki Nükleer Füzeler

Türkiye'de nükleer füze var mıydı?


Bu soru 1960'lı yıllarda oldukça sık bir şekilde tartışıldı.Tartışmaları bitiren nükleer füzelerin 1963 yılınada çekilmiş olan iki fotoğrafı oldu.Nukleer füzelerin ülkemize kurulmasının nedeni sanıldığı gibi oldukça karmaşık ve gizli bişey değildi belkide öyledi bilemiyoruz ama neden oalrak NATO ülkeleri arasında Türkiyeden başka gönüllü ülke çıkmadığı için Amerika Birleşik Devletleri Türkiye'ye 15 adet nükleer başlıklı füze hediye etti.
Nükleer başlıklı füzeler 1961 yılında İzmir Çiğli üssünde kurulmuştur.Bu füzelerin bakımı kullanımı vs. işlevleri için askeri ve sivil personelin sayısı yaklaşık 2000 kişiydi.Türkiye'nin füzelerin kullanılması yetkisini üzerine alabilmesi için ABD'ye askeri subaylarını eğitime göndermiştir.Eğitimini başarıyla tamamlayan Türk subaylar 18 Nisan 1962'de deneme atışı da yaptı.NASA'nın Canavıl üssünde tamamı türklerden oluşan ekip tarafından bir jüpiter füzesi başarıyla fırlatıldı.Türkiyedeki füzelerin başlarından bazı olaylardan geçti.Füzeler açıkta durduğu için civar vilayetlerde yaşayan insanlar füzelerin ne olduğunu sordular,bu soruya cevap olarak ''minare''oldukları söylendi.Füzelerin isimleri ise ingilizcedeki orjinal adı olan İBRM yani ''orta menzilli balistik füze'' ismine benzetilerek İBRAHİM 2 koda adı verildi.Füzeller 22 Ekim 1962'de tamamiyle Türk ordusuna devredildi.Ekim ayında ABD ve Küba arasında ki krize Rusya'da katılınca füze sorunu meydana geldi.Geln soruna Türkiyede ki füzelerde katıldı.Füzelerin sökülmesine Türkiye dirensede ABD'nin füzelerin sökülmesi karşısında daha modern savaş silahları vermesi karşılığında ikna oldu.


19 Aralık 2016 Pazartesi

Yavuz Sultan Selim'in Heybeti

Safevi devleti lideri Şah İsmail ve Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim Han arasında ''23 Ağustos 1514'de Maku şehri yakınında yer alan Çaldıran Ovasında yapılan savaşı Osmanlı İmparatorluğu kesin bir zafer ile kazanmıştır'' tüm tarih kitaplarımızda nu böle anlatılmkata ve sonuç olarak doğrudur.Lakin hiçbir tarih kitabında Yavuz Sultan Selim Han'ın zekasından,cesaretinden,imanından bahsetmez.Tarih sayfalarında kendine yer edinemeyen ve ''rivayet'olarak adlandırılan bir olayda Yavuz Sultan Selim Han'ın heybeti anlatılır.Şah İsmail ve Yavuz Sultan Selim Han'ın gerçekleşen sert mektublaşmalar,iki hükümdarında dünya Hakanı olma isteği,hanefilik ve şiilik arasında ki farklılıklar iki hükümdarın karşı karşıya gelmesi için yeterli olan nedenlerdir.Rivayetimize göre Yavuz Sultan Selim Han ve Osmanlı ordusu şiiliğin üzerine sefere çıkar ve suyun olmadığı Sina çölünü geçerek Şah İsmailin ordusu ile karşı karşıya gelmek için yola devam eder.Şah İsmail Yavuz Sultan Selim Han'ı hiç görmemişti Yavuz Sultan Selim Han ki kaftanının altına 3 kişi rahatlıkla sığabilirdi atın üzerin onlarca kiloluk gürzü savuran imanı bütün kudreti Allah'tan olan hükümdarımzıdı.Şah ismail ve Yavuz Sultan Selim Han çaldıran ovasında tam karşılacakları sırada Şah İsmail yanındaki ve Yavuz Sultan Selim Han' tek görmüş olan askerine sürekli sorar Yavuz Sultan Selim Han bu mu? asker:hayır sultanım Şah ismail tekrar sorar:Yavuz Sultan Selim Han bu mu? asker: hayır sultanım Şah İsmail bir kere daha sorar:Yavuz Sultan Selim Han bu mu? asker evet sulatnım der ve Şah ismail Yavuz Sultan Selim Han'ın heybetini görünce arkasında ordsunu,eşini,hazinesini kısacası herşeyini bırakıp arkasına bile bakmadan kaçar.Buda bir rivayetti lakin Yavuz Sultan Selim Han' heybeti GERÇEKTİR..

18 Aralık 2016 Pazar

Philadelphia Deneyi

Philaselphia Deneyi ABD tarafından 28 Mart 1943 tarihinde gerçekleştirilmiştir.Deneyin amacı II.Dünya savaşında ABD donanmasını düşman saflarının arkasına fark ettirmen yerleştirebilmekti.Bunu da kayıtlara geçen Philaselphia Deneyi ile yapmayı amaçlıyordu.


28 Mart 1943'te Einstein'ın Birleşik Alanlar Kuramına dayanarak bir ışınlama deneyi yaptığı idda edilmiştir.Bu deney de kullanılan 104 mürettabatlı USS Aldriç adlı gemi dörgü tanıklarının tabiriyle yeşil bir sisle kaplanarak yavaş yavaş ortadan kaynoldu ve kısa bir süre sonra 640 km ötededi Norviç Denizinde ortaya çıktı.1980 lere kadar medya ve halk tarafından saçmalık,hayal ürünü olarak adalandırılsa da 1980 yılında Philaselphia Deneyini konu alan Tehlikeli Deney adlı film çekilten sonra inanılmaya,merak edilemye ve araştırılmaya başlandı.

Deneyin bilimsel ve resmi adı Gökkuşağı Projesiydi.Projeye göre deneyin amacı ABD gemilerin düşman gemilerine ve radarların ayakalanmadan arkalarına ışınlanmalarıydı.Deney şu mantıkla ilerliyordu:Özel bir mekanizma veya jenaratörle oluşturulan güçlü bir manyetik alanın hedef gemiyi sararak ışınları veya radar dalgalrını büker hale getitrerek görünmez yapılmaya sağlanmasıydı.Deney söylentilere göre başarılı olmuştu gemi fiziksel olarak kaybolmuş ve kaybolduğu yere tekrar geri dönmüştü.Ancak hedef geminin kaybolduğu yere ışınlanması değil daha uzak mesafelere ışınlanabilmesiydi.Deney anı söyle anlatılıyor:Önce yeşil bir duman sardı gemini etrafını ve gemi hem redarda hemde gözlerimizin önünde yavaş yavaş kaybolurdu bire süre sonra tamamen kayboldu 15 dk sonra emir verildi ve jenaratörler kapatıldı,İlk başta hiçbirşeyde olmuyordu sonra yeşil duman tekrar ortaya çıktı sonrasındaysa gemi göründü yeşil duman dağıldıkça bir tuhaflık olduğunu anladık ve gemiye yaklaştığımızda gemiyle bütünleşmiş mürettebatın şarap kustuğunu bazılarınınsa güvertede bilinçsiz bir şekilde dolaştıklarını gördük deniliyordu.Doğru gemi bir yere gitmişti ama nereye?

KAM AĞACI

Yanmayan bir ağaç türü olarak bilinmektedir. Efsanevi bir ağaç olduğunu söyleyebileceğimiz bu ağacın ölümsüz olduğuna inanılır. Ancak bu ağacı öldürebilecek olan tek şeyin de yakınlarında bulunan daha büyük bir başka ağaç ya da yapı olduğu da söylenmektedir. Kendinden daha büyük bir şey olmasına katlanamayan ağacın tüm gücünü onun uzunluğunu geçmek için kullandığı ve geçemediği için de yorgun düşüp öldüğüne inanılmaktadır.

Ağaçla ilgili anlatılan efsaneye bakacak olduğumuzda olayın Bağdat yakınında küçük bir kasaba olan Altahra'da geçtiği görülmektedir. Altahra aynı zamanda Kuran'da Adem'le Havva'nın yasak elmayı yiyip Cennetten kovulduktan sonra Dünyaya sürgüne gönderildikleri zaman geldikleri ilk yer olarak bilinmektedir. Hz Adem Altahra'da bilinen ilk evi yapmak için Kam ağacı diye bir ağacın kütüklerini kullanır. Büyük İskender'in tahtının da kam ağacından yapıldığı görülmüştür. Hitler'in dolma kalemi, Pers imparatoru Mukafkas'ın yatağı da ağaçtan yapılmıştır. 


Bazı rivayetlere göre Fatih Sultan Mehmet Han'ın Konstantinepoli(İstanbul) kuşatmasında sadece Şahi topu döktürmediğini Şahi topunun yanı sıra 14 tane daha top yaptırdığını ve bu topların Kam ağacından oldukları söylenmektedir.Başka bir rivayete göre ise Kam ağacının özsuyunun insan yaşamanı oldukça uzattığı söylenir,hatta Adolf Hitlerin II.Dünya Savaşında ölmediğini denizaltıyla Brazilya ya kaçtığına inanıyorlar.Dİyceksiniz ki bunun Kam ağacıyla alakası ne Kam ağacanın özsuyunun insan ömrünü uzattığını söylemiştim bu riayetten destek alarak Adolf Hitlerin Kam ağaçlarını bulduğunu ve özsularını ilaç haline getirerek uzun süre yaşamına devam ettiğine inanlar vardır.Buna kanıt olaraksa dolma kalemi gösterilmektedir.Tabi bunların hepsi rivayettir....

3 Aralık 2016 Cumartesi

NAZİ ALMANYASININ OLUMLU YÖNLERİ

  • Tıp Alanına Katkılar:

Bütün etik ve ahlaki sınırların aşıldığı Nazi Almanyası’nda bu sayede tıpta çok önemli gelişmeler yaşandı. Toplama kamplarından topladıkları denekler genetik biliminin yolunu açtı. Örneğin; hipotermi üzerinde bir çok çalışması bulunan Naziler, elde ettikleri verileri yine toplama kampındaki esirlere daha "iyi" bir işkence uygulamak için kullandı. Ne kadar kötü şeyler yapmış olsalar da, şu anda kullanılan bir çok tedaviyi Naziler'e borçlu olduğumuz gerçeğini değiştiremiyoruz.

  • Otabanın Bulunması:
Onların deyimi ile "autobahn"lar yine Naziler'den dünyaya miras bırakılmış bir buluş. Amacı tüm ülkeyi birleştirmek olan otobanların yapımında 100 bin kişi görev aldı ve dünyaya büyük bir örnek oldu. Almanlar şu an hala dünyanın en gelişmiş otoyol sistemine sahiptir.



  • Sigara Yasağı:Bir kampanya olarak başlatılan ve halka sigarayı bıraktırmayı veya sigaradan uzaklaştırmayı amaçlayan bu yasak dünyada bir ilkti. Halka açık alanlarda, restoran ve toplu taşıma araçlarında tütün ve tütün ürünlerinin içilmesini yasaklandı. Bunun nedeni ise Hitler'in sağlıklı bir Alman nesli istemesinin yanında Sigaranın hastalıklara neden olduğunun anlaşılmasıdır.

1 Aralık 2016 Perşembe

Tiger I Tank



II.Dünya Savaşın'da kullanılan tankların ortak adıdır.Gerçek adı ise ''pabzerkampfwagen Tiger Ausf''dur.b-Bu tankın üretim amaçlarından en önemlileri II.Dünya Savaşında Sovyet zırhlı birlikleri ve özellikle ABD Sherman ve
 Sherman(M 4)




T 34

T34'lerine karşı koymak için yapıldı.Tiger tankının en önemli özelliği 88mm lıik döneminin en büyük tank topuna sahip olmasıydı.Bu ateş gücü mükemmeldi tek başına bi tiger tankı T34'lerden oluşan bi tank müfresesizle savaşabilirdi.Çünkü Tiger tankının sahip olduğu 88 mm'lik topu 3000m ye kadar yapabiliyordu ama T34 lerin menzili ise daha kısa olduğu için Tiger tankına yaklaşmak zorundaydıylar.Bu da Tiger tankının ulaşılmaz olmasını sağlıyordu.Ancak Tiger tankının olumlu özelliklerinin yanında olumsusz özellikleri azımsanamayak kadar fazla idi.Bir Tiger tankı yapılana kadar 10 adet T34 tankı yapılabiliyordu bu da Tiger tankının savaş meydanındaki en büyük rakibi olan T34 ile sayısal eşitsizlik oluştıruyordu.
Tiger tankının bir diğer olumsuz özelliği ise koruyucu zırhının neredeyse 90 derecelik bir açıya sahip olmasıydı.Böle dik açılara sahip koruyucu zırh gelen mermileri üzerinden sektirip gönderemiyordu.Bu yüzden oldukça kalın ve ağırdı buda beraberinde zırhı hareket ettirmek için hidrolik sistemler gereksinimi oluşturdu.Tankın zırhının kalın ve ağır olması demek daah güçlü bir motor daha çok yakıt daha fazla tekerleklere sahip palet sistemi gereksinimi demekti.Bunların hepsi birleştiğinde Tiger tankının çok karmaşık bir sistemle üretilmesi gereksinimi doğurdu.Karmaşık ve çok fazla hidrolik sistem olduğu için fazla arıza çıkarıyordu.Bu arızalırın en önemlisi soğuk havalarda hidrolik olan kısımların donma riskinin fazla olmasıydı.Bu bölgelerden en önemlisi palet sistemiydi bu sistem arızalandığında tamir etmesi çok uzun sürüyordu ki bu savaş meydanında karşılaşmak istediğiniz son şeydir.Şavaşta hzı ve dayanıklılık herşeydir.Tiger tankı mükemmel bir tanktı ancak hem üretim hızının uzun olması hem tankın üretim maliyetinin hemde yakıt tüketiminin fazla olamsı  Tankın tasarımının ve donanımının oldukça karöaşık olması bu mükemmel tanka Tank tarihinde bir dönüm noktası kazandırmış olsa da T34 ler zafer kazanmıştır.Tiger tankının asıl mantığı şuydu:NE KADAR BÜYÜK O KADAR GÜÇLÜ. Bu mantık Adolf Hitlere aitti